4 Temmuz 2009 Cumartesi

CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA YÖNETİM

Günümüzden neredeyse bir asır önce, o günün siyasetçilerini ve insanların okur-yazarlık durumunu incelediğimizde bile, toplumumuzun sorunları bugünküyle kıyaslanmayacak kadar objektif, bilimsel ölçüler ve yöntemler ile ele alınmakta olduğunu görüyoruz. Sorunlar üzerine yapılan tartışmalar dürüst ve seviyeliydi. Toplumumuzun kültürel, ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda ilerlemesini önlemek amacıyla, bir takım peşin yargılara, bağnazlığa ve karamalara o günlerde bile başvurulmuyordu. En azından yöneticiler bu yola gidilmesine göz yummuyorlardı. Kısacası bugünden çok daha demokratik bir zihniyet ve uygulama içindeydiler.

Kurtuluş savaşı günlerinde bile önerilen siyasal, sosyal, ekonomik veya kültürel niteliklerdeki her yeni çözüm veya tedbirin Türk toplumuna neler getirip neler götüreceği somut olarak ele alınıp tartışma konusu yapılmış, akılcı bir yargı ile sonuca ulasılmıştır. Yoksa bazı sihirli kelimeler ortaya atılır ve bu öneriler kolayca mahkum edilebilirdi.

İşte bu yüzde Kemalizme ve ülkenin TAM BAĞIMSIZLIĞINA inanan insanlar Türkiye Cumhuriyeti' nin "laik hukuk" ve "laik eğitim" temelinden asla saptırılmaması gerektiğine, bundan 14 yy önceki koşullara göre hazırlanmış şeriat yasaları ile ülkenin tüm varlığını hatta bağımsızlığını kaybedeceğine, bunun bir ÖLÜM-KALIM savaşı olduğuna inanmaktadır. Burada atlanmaması gereken bir diğer konu da şeriat devletine doğru giden yolda bir öncü savaş olarak ortaya atılan ve AKP hükümeti tarafından da sürekli kaşınan sözde türban sorunudur.

Türban konusu Anayasa Mahkemesi' nden dönmeseydi, binlerce öğrencinin özgürlüklerinin tehdit edilmesi bakımından büyük bir tehlikeye neden olacaktı. Bazı yobazların inanç hatta namus korumak gerekçesiyle yapabilecekleri düşünüldüğünde, türbanlı-türbansız bölünmesiyle, türbansız kızlarımızın üzerindeki baskı ve şiddeti düşünmek bile korkunçtur.

Cumhuriyetimizin KEMALİZM ile yönetildiği yıllara baktığımızda göremeyeceğimiz, fakat bugün her an maruz kaldığımız çok sakıncalı ve tehlikeli bir hile isefobiler ve tabular yaratmaktır. Bu taktik vatandaşlarımızın çoğunun yararına olan bir program, parti ya da düşüncenin daha yeni gündeme gelmesiyle birlikte gözden düşürülmesini, karalanmasını sağlar. Bu sayede toplumun sorunlarından, düzen bozukluklarından, bunların çözülmesi için yapılması gereken ciddi ve köklü reformlardan, değişimlerden bahsedilmez, öneriler ileri sürülemez.

İşte az gelişmiş bir ülke olan Türkiye' mizde, birçok siyasal kavramın ne anlama geldiğini geniş halk kitlelerinin bilmemesi, bilecek olanaklara sahip olmaması, beyin yıkama araçlarının da inanılmayacak bir tek taraflılık ve düzenbazlıkla kafaları zehirlemesi sonucu, bu mekanizma gayet iyi işlemektedir. Genel oy hakkının reformcu ve düzen değiştirici bir iktidara ulaştırmamasını, seçim sisteminin sürekli geriye işleyen bir makina olarak bir avuç sömürücüye hizmet etmesini garanti altına almak için bu hileye başvurmak bir gelenek haline gelmiştir. Uzun süre boyunca bu mekanizma "kafirlik, zındıklık, komünistlik, solculuk" iken, günümüze baktığımızda ise "ERGENEKONCULUK, DARBECİLİK, DEMOKRASİ KARŞITLIĞI" gibi kelimelerdir.

Bu hileden, önyargılarımızdan kurtulup bilinçlenmedikçe Türk toplumunun ilerlemesi, gerikalmışlıktan kurtulması, mutlu ve huzurlu yarınlara ulaşması olanaksızdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder