21 Kasım 2009 Cumartesi

EN ÇOK SATAN YALANLAR

Bunlar yılın değil, ayın değil, haftanın top ten olan en kara siyasi yalanları. Milleti uyutmak için artık bir haftada bile o kadar çok yalan söyleniyor ki, aralarından en kuyruklu olanlarını seçmekte bayağı zorlandım. Sizin aklınıza gelenler sıralama dışı kaldıysa özür dilerim, yorum yazar eklersiniz. İşte benim seçtiklerim:

Yargıtay’ı dinleyemedik: Adalet Bakanı ve TİB Başkanı Yargıtay’ın santralindeki bir sorun yüzünden dinlenemediğini söylediler. Telekomünikasyon İdaresi Başkanlığı Teknik Daire Başkanı Basri Aktepe ise, “Yargıtay’ı merkezden dinledik” dedi.

Başbakan 6 yıldır dinleniyor: TİB Başkanı Fethi Şimsek, “Tayyip Erdoğan 6 yıldır dinleniyor ve kimsenin kılı kıpırdamıyor” dedi. Memur Suçları Soruşturma Bürosuna çağrıldı, soruldu. “Ben Başbakan’ın 6 yıl gizlice dinlendiğini gazetelerden okudum!” dedi.

Sizin hiç oğlunuz öldü mü? Başbakan Meclisteki Kürt açılımı genel görüşmesinde tribünlere oynadığı konuşmasında muhalefete “Sizin hiç oğlunuz öldü mü” diye sordu. Kendisinin bir oğlunun çürük raporuyla askerlikten yırttığını, ötekinin de 21 gün “yan gelip yatarak” yaptığını kimse bilmiyor sandı herhalde.

Dinime küfreden bari Müslüman olsa: Alevilere dinsiz diyenler, Maraş’ta, Çorum’da Alevileri kesen, Madımak’ta yakanlar hepsi bir oldu, bugün Dersim ağıtı yakıyorlar.

Devletin çizgiyle bölünmüş yolu: Başbakan Erdoğan “Ankara-İzmir bölünmüş devlet yolunu” açtı. Yalanlama dokuzuncu Cumhurbaşkanı Demirel’den geldi: “Bölünmüş yol diyorlar, yol zaten var! Sağına soluna eklemeler yapıyorlar, ortaya bir çizgi çekiyorlar. Al sana bölünmüş yol!”

Hastadan manşet çıkaranlar: Yandaş medyanın bütün gazeteleri Ergenekon davasında hem sanık hem tanık olan ve “İleri derecede antisosyal kişilik bozukluğu” tanısı konmuş olan Osman Yıldırım’ın duruşmada söylediklerini manşet yaptılar. Ama aynı duruşmada Danıştay cinayetinin dört sanığının söz alıp “Osman Yıldırım yalan söylüyor” demesinden bahseden olmadı.

Gözündeki çöpü görmedi elaleme şaşı dedi: Kendi Devlet Bakanlığına bağlı RTÜK’ün eski Başkanı Zahit Akman’a “istifa et” sözünü geçiremeyen Bülent Arınç, CHP’nin içişlerine karışarak kelle isteyenlere destek verdi.

Hangisine inanalım: Ertuğrul Özkök, Kurtlar Vadisi Gladyo filmi için “ulusalcıydı, liberal oldu” diye yazdı. Filmi görenlerden Mine Kırıkkanat ise “Ergenekon davasının şifrelerini çözmek isteyen herkese, Kurtlar Vadisi Gladio’yu öneriyorum” dedi.

Yeni Osmanlı: Kasımpaşa diplomasisinin adını “komşularla sıfır sorun” politikası koydular. Ama bu politika bırakın sorunsuzluğu, maşallah Ortadoğu ve Kafkaslarda zücaciye dükkanına girmiş fil etkisi yarattı.

İmralı yasaları başka mı?: İnfaz yasasına göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının koşulları bellidir. Ama AB baskısı yüzünden İmralı’da bu koşullar uygulanmaz. 5 milyon dolarlık yeni yer yapılıp, beş yeni arkadaşıyla görüşeceği hobi odası açılır. Ve de bu malikane önce mahkumun kardeşi tarafından beğenilmez!

Çelebi Efendi


KAYNAK:ODATV

9 Kasım 2009 Pazartesi

BAŞBAKAN ADINA AVRUPA’DAKİ KÜRTLERLE GÖRÜŞEN İSİM KİM? AHLAKSIZ TEKLİFLERDE KİM BULUNUYOR?

Kürt Açılımı 10 ve 12 Kasım’da Meclis’te tartışılacak.

Açılımın en önemli aşamasını Türkiye’ye dönüşler oluşturuyor. Dönüşlerde “siyaseten” en önemli adres ise Avrupa.

Avrupa’da yaşayan sürgün Kürtler ve PKK’lıların Türkiye’ye gelişlerinde ciddi hukuki sorunlar var. Bu sorunlar nasıl aşılacak?

İşte bu basit sorunun yanıtını ararken, bambaşka gerçeklerle karşılaştık.

****

İlk sözü, Avrupa’nın önde gelen Kürt aydınlarından Selim Ferat’a veriyoruz.

Ferat, Yeni Özgür Politika gazetesinin 23 Eylül 2009 tarihli nüshasında yayınlanan makalesinde Kürt açılımının Avrupa ayağında görevlendirilen ismi açıklıyor.

Tarihe dikkat ediniz, 2.5 ay öncesinden söz ediyoruz. PKK’lıların Kandil’den Türkiye’ye girişi için önümüzde daha bir ay süre var.

Ferat önce bu ismi tarif ediyor:

Eski HADEP yöneticisi,

Recai Kutan’ın eski danışmanı. Şimdi AKP’yi destekliyor,

Başbakan Erdoğan’ın eski danışmanı,

Ve Star Gazetesinde yazar…

Kim bu kişi? Mehmet Metiner.

Ferat, Metiner “AKP’nin Gobels’i” diyor.

****

Ferat’ın ifadesine göre Metiner, (Kürt siyasetinin içerisinden gelmenin avantajı ile) Avrupa’daki Kürt aydınları Türkiye’ye dönmeye ikna etmeye çalışıyor.

Peki bu görevi nasıl üstleniyor? Durumdan vazife mi çıkarıyor?

Odatv’nin edindiği bilgilere göre Metiner bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından görevlendiriliyor. Hadi biz ihtiyatlı olalım ve “iddia ediliyor” diyelim.

****

Ferat’ın makalesi şöyle devam ediyor:

“Berlin’de “Kürt Sürgünleri” ile bir toplantı düzenlemek isteyen Atalay, Metiner’e sığınan “akıllı Kürtler” üzerinden, “sürgündeki seçkin Kürtler” ile toplantılar yapmayı planlıyordu.

Potsdam’dan gelen böylesi bir “akıllı Kürt”, bana, Berlin’e gelecek olan Türk Bakanı ile görüşmemi teklif etti.

Ona, böylesi bir görüşme için örgüt ve parti mensup, kadro ve üyelerine gitmesini önerdim. Bu cevabıma karşın, bana “o zaman Erdoğan ile görüş” önerisini getirdi.

Görüşümü tekrarlayarak, gizli diplomasi ve görüşmelerden nefret ettiğimi söyleyerek, bir tartışma platformunda ROJ-TV’de görüşlerimi dile getireceğimi ilettim.”

Kim o Atalay? Ferat’ın sözünü ettiği isim İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dır.

Ferat’ın anlattığına göre Bakan Atalay, Avrupa’daki Kürtlerle gizli diplomasi yürütmeyi deniyor. Aracı ise Mehmet Metiner oluyor.

Ferat’ın söz sözünü anlatan en iyi ifade ise makalesinin başlığı: “Sürgün ya da demokles kılıcına biat”

****

Şimdi söz sırası sürgündeki bir başka Kürt aydını olan Günay Aslan’da. Aslan şöyle söylüyor:

“Geçen hafta Sevgili Selim (Ferat) kendisine bu amaçla yapılan 'ahlaksız teklifi‘ deşifre etti. Selim yazısıyla AKP’nin maskesini indirdi. Ortalıkta böyle birçok simsarın dolaştığı, birilerini satın almaya çalıştıkları, yükselen tepkilerden de anlaşılıyor.”

Bakalım, Kürt açılımı daha nerelere açılacak?

Barış Terkoğlu


KAYNAK:ODATV

6 Kasım 2009 Cuma

TÜRKİYE EKONOMİSİNİN KRİZİ



BU RAPORU İNDİRMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKİ TIKLAYINIZ.
http://www.chp.org.tr/Files/Tukiye%20Ekonomisinin%20Krizi.pdf

"SÖZ KONUSU AÇILIM PKK AÇILIMIDIR!"


GENEL BAŞKAN BAYKAL CNNTÜRK’ÜN CANLI YAYININDA RIDVAN AKAR’IN,“BİZ GAZETECİLER DE NE DİYECEĞİMİZİ ŞAŞIRDIK. KÜRT AÇILIMI MI, DEMOKRATİK AÇILIM MI, MİLLİ BİRLİK PROJESİ Mİ HER NEYSE” SORUSU ÜZERİNE, “SÖZKONUSU OLAN PKK AÇILIMI. PKK’YLA BU İŞ KOTARILMAK İSTENİYOR” DEDİ.

-“BURADAKİ TEMEL NOKTA ŞU; ELİNDE SİLAH OLDUĞU SÜRECE, TERÖR TEHDİDİNİ DEVAM ETTİRDİĞİ SÜRECE PKK İLE TEMAS KURAMAZSINIZ HALKLA TEMAS KURARSINIZ. HALKA YÖNELİRSİNİZ”

-“BU AÇILIM DENİLEN, PKK’YI MUHATAP ALAN POLİTİKANIN EN BÜYÜK SAKINCASI BÖLGEDE PKK’YA MESAFELİ DURAN İNSANLARI ÇARESİZ BIRAKMAKTIR, PKK’YA TESLİM ETMEKTİR. BU SÜREÇ İŞLEMEYE BAŞLAMIŞTIR. VAHİM VE YANLIŞ BİR OLAY BU”

-“TERÖRLE MÜCADELE ETMEK İŞSİZLİKLE MÜCADELE ETMEKTİR. ORADAKİ ÇATIŞMA İÇİN HARCADIĞINIZ KAYNAKLARIN BİR KISMINI İŞSİZLİKLE MÜCADELEYE AYIRIRSANIZ ÇOK ŞEY YAPABİLİRSİNİZ”





-“ANLAŞILIYOR Kİ BİR MERKEZ VAR. BU MERKEZ BİR SİYASİ PLANLAMANIN İÇİNDEDİR”
-“BELGENİN ESASINA GELELİM, NE GEREKİYORSA YAPALIM, YAPIN. AMA BU BELGENİN KENDİSİ KADAR ÖNEMLİ BİR FARKLI ORGANİZASYONUN, BİR SİYASİ KAMPIN, BİR SİYASİ HESAPLAŞMA KARARGAHININ, BİR SUÇLAMA MERKEZİNİN MÜTHİŞ İMKANLARI DA KULLANARAK FAALİYET HALİNDE OLDUĞUNU BİZE GÖSTERİYOR. BEN BUNU GÖRÜYORUM”
-“SAĞLIK SORUNUYLA İLGİLİ OLARAK ZİHİNLERİ KARIŞTIRAN, İNSANLARI TEREDDÜDE SEVK EDEN, TIBBIN, BİLİMİN, SAĞLIĞIN GEREKTİRDİĞİ ÇÖZÜMLERİ BİREYSEL TAVIRLAR ORTAYA KOYARAK KARARTMAK DOĞRU DEĞİL”
-“GDO İŞİ ÇOK BÜYÜK BİR İŞTİR. BUNU BÖYLE AYAKÜSTÜ HAZIRLANMIŞ BİR YÖNETMELİKLE ÇÖZMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR. YARGIYA GİDECEĞİZ, İPTALİNİ İSTEYECEĞİZ”
-“AÇILIMLARDA ORTAYA ÇIKAN FİYASKO, EKONOMİK KRİZ, İŞSİZLİK, SOSYAL SORUNLAR, YAŞANAN SKANDALLAR, GDO’SUNDAN TUTUNUZDA AŞI MESELESİNE KADAR HER ALANDA YAŞANAN TUTARSIZLIKLAR İKTİDARI ARTIK BİR SEÇİMİ GÖZE ALMA NOKTASINDAN HIZLA UZAKLAŞTIRMIŞTIR”
İletişim Koordinatörlüğü ( Ankara ) – Genel Başkan Deniz Baykal CNNTÜRK’ün canlı yayınında güncel olayları değerlendirdi ve Rıdvan Akar’ın sorularını şöyle yanıtladı.
Rıdvan AKAR- Sevgili seyirciler gündemin rengine hoş geldiniz. Gündemin rengi bugün Ankara’dan sizlere sesleniyor. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Deniz Baykal konuğumuz. Sayın Baykal hoş geldiniz.
Deniz BAYKAL- Teşekkür ederim hoş bulduk.
Rıdvan AKAR- Aşı olacak mısınız efendim?
Deniz BAYKAL- Bu konunun siyasetçilerin üzerinden tartışılıyor olması bir defa çok üzüntü verici. Çünkü bu bir genel sağlık sorunu. Bu sağlık sorunuyla ilgili olarak zihinleri karıştıran, insanları tereddüde sevk eden, tıbbın, bilimin, sağlığın gerektirdiği çözümleri kendi bireysel tavırlarımızı ortaya koyarak karartan bir tavır içinde olmamız hiç hoş değil. Her yerde bu tartışma var. Bugün İngiliz Dışişleri Bakanı da sanıyorum Miliband o da benzer tartışma yapmış. Biz bu konuları konuşmuyoruz demiş. Yani herkes kendi kararını kendisi alıyor. Toplumda aşılanmaya karşı bir kanaat oluşturulmasına katkı yapmak ağır bir sorumluluk. Buna ben katkı yapmak istemiyorum. Yani herkes bir güç seçenek olduğu anlaşılıyor. Belli yan etkileri var, tartışılan bir konu. Ama öte yandan sözkonusu gribin ciddi, vahim sonuçları da ortaya çıkıyor, insanlar ölüyorlar. Yani biri çıkıp böyle çaka yapıp işte aşılanmayacağım deyip insanların aşılanmasını engelleyip sonrada aşılanmadığı için ölen insanların durumuna seyirci kalmak kabul edilebilir bir şey değil.
Rıdvan AKAR- Kişisel kararınız nedir?
Deniz BAYKAL- Bakın o karar işte yönlendirici olacak. Yani bir uygulama var. Ama ben Türkiye’de kamuoyunu bu konuda yönlendirmeye öncülük yapmak istemiyorum.
Rıdvan AKAR- Aslında siyasetçiler kanaat önderi. Dolayısıyla halk onları model olarak benimsiyor.
Deniz BAYKAL- Bu öyle bir konu ki, bu sağlık konusu. Yani bunu siyasetçinin siyasetçi olduğundan dolayı daha geçerli bir şey söyleme imkanı yok. Bu bir insani tavır. Herkes kendi tavrını takınır. Yani ben iki sorumluluğu aynı anda hissediyorum. Bir; aşı yaygın bir pratik. Dünya Sağlık Örgütü bunu öneriyor. Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği bir şey.
Rıdvan AKAR- Tabipler Odası da Türkiye’de aşıyı önerdi.
Deniz BAYKAL- Tabi Türkiye’deki sağlık otoriteleri bunu öneriyorlar. Yani hayır olmayın demek anlamına gelecek tavır takınmak yakışır mı? Yani ana muhalefete yakışmaz. Gerisini bilemiyorum. Yani bu yanlış bir şey. Zihinleri karıştırmak doğru bir şey değil. Aşılanırsın, aşılanmazsın bu senin bileceğin iş. Bireysel kararın. Ama toplumu belli bir görüşe… O zaman aşılamamak gerekiyorsa o zaman kaldır aşıyı. Yanlış de, bunun yan etkilerini Türkiye’ye taşıyamayız de. Buna fırsat veremem de. Yani hem kampanyayı açıyorsun, bakan bu konuda bir yoğun çalışma içine giriyor.
Rıdvan AKAR- Çok önemli bir parasal maliyetinde altına giriyor.
Deniz BAYKAL- Evet çok ağır bir yükte ülke olarak üstleniyoruz. İthalat yapmışız, insanlar hastalanıyor, ölüyorlar. Ne olacak yani? Ben yapmayacağım. E sen yap yapma yani ne engelliyorsun bunu?
Rıdvan AKAR- Siz kararınızı açıklamayacak mısınız?
Deniz BAYKAL- Açıklamak istemiyorum. Onun çünkü ağır bir sorumluluğu var. Elbette bir kararı alıyoruz. Ama o kararın sonucu nihayet benimle ilgilidir. Ama ben bir kanaat söylediğim zaman aaa işte Deniz Baykal’da böyle söylüyor falan diye… Belki ben yanlış yapıyorum. Benim yaptığım yanlışın bedelini niye başkası ödesin. Gerçekler ortada. Nedir gerçek? Dünya Sağlık Örgütü bunu yapın diyor. Türkiye’deki Tabipler Odası böyle söylüyor, sağlık otoriteleri böyle söylüyor. Ortada bir resmi politika var uygulanıyor. Ve insanlar ölüyor, ölmeye devam ediyor. Dün 15’te bıraktık. Bugün kim bilir ne oldu?
Rıdvan AKAR- Partiniz yöneticileriyle yapılan röportajlarda Sayın Başbakan ben olmayacağım diyorsa biz olmaya karar verebiliriz şeklinde bir açıklama yaptılar.
Deniz BAYKAL- Evet yani bunu bir siyasi böyle mizah ve tartışma konusu haline dönüştürüyorlar ama bu şaka kaldıran bir konu değil. Ciddi bir konu ve ben gerçekten halkımıza, insanlara bu konuda bir yanlış yönlendirme yapmak istemiyorum. Bunu bir siyasi amaçla kullanmak istemiyorum. Yani herkes kendi kararını kendisi alsın.
Rıdvan AKAR- Sayın Baykal, 10 Kasım tarihinde artık biz gazetecilerde ne diyeceğimizi şaşırdık ama Kürt açılımımı, demokratik açılım sürecimi, milli birlik projesi mi her neyse o…
Deniz BAYKAL- En güzeli PKK açılımı. Çünkü sözkonusu olan bunun bir PKK açılımı olmasıdır. Yani gerçeğinde şuana kadar ortaya çıkan manzarada bunu göstermiştir. PKK’yla bu iş kotarılmak isteniyor.
Rıdvan AKAR- Ben genel kabul gören Kürt açılımı ekseninde yorumlayım efendim. 10 Kasım tarihinin mecliste değiştirilmesi yönünde AKP’lilerle herhangi bir istişareniz oldu mu? Tarih konusu sabit mi şuanda?
Deniz BAYKAL- Öyle gözüküyor. AKP bu konuda kararı aldı. Hepimiz tepkilerimizi ifade ettik. Daha böyle bir özel günde herkesi derinden etkileyen böyle bir tartışmayı dayatmayın dedik. Ama öyle anlaşılıyor ki, ısrarlılar. Şuana kadar bir değişim işareti almadık. Grup yöneticisi arkadaşlarım sürekli bu konuları konuşuyorlar diğer gurup yöneticileriyle.
Rıdvan AKAR- 10 Kasım’da yapılacak olan görüşmelerde siz bir konuşma yapmayı düşünüyor musunuz?
Deniz BAYKAL- Henüz bir karar almadım. Bu Salı günkü konuşmayı görmek istiyorum. Yani eğer Salı günüde meclisin önüne diğer ilişki kurulan kuruluşlarla yapılan temaslarda olduğu gibi hiçbir içeriği olmayan, bir anlamı olmayan, ne yapacağını ifade etmeyen, genel umumi sözlerden ibaret, kamuoyuna yönlendirmeye çalışan, iyi niyet beyanları, temenniler, amacımız şudur falan biçiminde konuşmadan ibaret bir değerlendirme yapılırsa buna katkı yapmamız gerekmez diye düşünüyorum.
Rıdvan AKAR- Aslında oturumun kapalı olması halinde pakete ilişkin bir takım alt başlıkların sıralanabileceği, ancak oturumun açık olması nedeniyle hükümetin bundan kaçınabileceğine yönelik kimi yorumlar ve beklentiler sözkonusu.
Deniz BAYKAL- Yani Türkiye’de böyle bir konuyu halktan gizleyerek götürmenin ne imkanı var, ne de bunun bir anlamı var. Yani yapılması gereken şey herkesin çok yakından ilgilendiği bir konu. Yani bu konuda bir çözüm varda o çözümü millet meclisinde konuşmadan yapacağız. Yani ne yapacaksınız? Yani af çıkaracaksan da af meclise gelecek. Yani bir çözüm getireceksen o çözümün yasal bir boyutu belki olacak. O meclise gelecek. Onun dışında bakanlar kurulu kararıyla bir şey yapacaksan bakanlar kurulu kararı çıkacak resmi gazetede ilan edecek. Yani insanları böyle fark ettirmeden, saklayarak bu konuyu çözmek mümkün mü? Dürüstlük, samimiyet en geçerli politika. Çok açık bir şekilde söyleyeceksiniz.
Rıdvan AKAR- Sizin bu sürece ilişkin yaptığınız temel eleştirilerden bir tanesi sizin cümlelerinizle okuyacak olursam kafalarında bir şey var ama telaffuz edemiyorlar. Herhalde bu Türkiye’nin iç dinamiklerinin ötesinden kaynaklanan bir taleple ilgili olabilir diyorsunuz. İç dinamikler dışında bir başka konuşmanızda da Sayın Başbakanın Amerika seyahati öncesinde paketi hızlandırmak amacıyla 10 Kasım tarihinde bu amaçla kullandığını, dolayısıyla mesai yapılması gerektiğini düşündüğünü ifade ediyorsunuz. Buradan bu iç dinamikler ötesinde diye kasttınız Amerika mı? Yani bu sürecin Amerika tarafından yönlendirildiği kanısında mısınız?
Deniz BAYKAL- Böyle bir resmi hükümet düzeyinde, devletler arası ilişki çerçevesi içinde bir bağlantıdan söz etmek elbette sözkonusu olamaz. Çünkü resmi tavırlar, açıklamalar ortadadır. Bu konuda atılan adımlar ortadadır. Amerika’nın da bizim PKK’yla işbirliğimiz konusunda ciddi katkıları, destekleri olmuştur. O nedenle tam tersini söyler duruma girmek geçerli bir yaklaşım değildir. Ama bu konuyu Türkiye’nin kendi başına ele alıp götürmekte olduğunu söylemek gerçeklerden kopmak anlamına gelir. Çok açık bir şekilde hepimiz çok iyi biliyoruz ki pek çok uluslararası platform arkasında yer yer bazen resmi hükümetlerinde oldu. Mesela Norveç hükümetinin yer aldığını biliyoruz. Norveç hükümeti finanse ediyor. Bu meşhur o David Philips raporu böyle finanse ediliyor. O ısrarla belli bir takvim etrafında toplantılar yapılıyor. Yurtdışında toplantı yapılıyor. Türkiye’de yapıldı daha yeni. Bu toplantılarda ele alınan düşünceler var. Bu düşüncelerin özünde PKK’yla müzakereyi öneren bir yaklaşım var. O nedenle ben başlangıçta PKK açılımı diye söyledim. Böyle bir uluslararası yönlendirme gayreti var. İçeride Türkiye’nin kendi iç dinamikleriyle terör örgütünü meşrulaştırmayı, onu sahiplenmeyi, onu bir anlamda geçmişinden arındırıp bir kahraman olarak Türkiye’de kucaklamayı Türk toplumuna kabul ettirmek mümkün değil. Yani bu hiçbir şekilde işlerliği olan bir olay değil. Ama hükümetin o doğrultuda çalışmakta olduğunu görüyorum. Ve bunun herhalde Türkiye’nin kendi iç şartlarının dışında bir takım uluslararası etkilerden kaynaklanıyor olabileceğini elbette düşünmek çok doğal geliyor.
Rıdvan AKAR- Efendim şimdi sizin Mayıs ayında Cumhuriyet Halk Partisinin Kürt açılımı diye ifade edilen, kamuoyuna böyle yansıyan açıklamalarınız oldu. Bu açıklamalar ekseninde PKK’nın dağıldığı, dağdan indiği, bir daha teröre kalkışmayacağı ortaya çıkarsa elbette o zaman gerekli siyasi, insani ve hukuki adımlar atılır diyorsunuz. Süreç sizin tam arzu ettiğiniz gibi işlemiyor şu haliyle.
Deniz BAYKAL- Hiç.
Rıdvan AKAR- Yani PKK dağılmadı. Silahı bıraktığını da ifade etmedi. Ama bir açılım süreci başlatıldı. Açılım süreci Habur’dan…
Deniz BAYKAL- Biz başlatıyoruz. Yanlış o zaten. Yani benim o bahsettiğiniz değerlendirmemdeki temel mantık bu konuda bir açılımın, bir çözüm konusunda ciddi bir işbirliğinin temel koşulunun terörün bırakılması, silahlardan vazgeçilmesi, silahlı mücadele yönteminin kabul edilemez olduğunun inandırıcı bir biçimde ortaya konması. Ancak bu noktaya geldikten sonra açılımlar düşünülür, çözümler geliştirilebilir diyorum. Ve bu noktada elbette çok şey yapılabilir diyorum. Ama o noktada değiliz. O noktada olmadığımız halde o noktadaymışız gibi kabul ederek o yola girmek çok şaşkınca bir iş. Yani dünyada bu konuda çözüm arayan ülkelerin gerek İspanya, gerek İngiltere deneyimi bize çok açıkça göstermiştir ki hükümetler silahlı mücadeleyi inandırıcı, kesin, net bir şekilde açıkça da ifade ederek bırakmadan müzakere yoluna girmemişlerdir. Temas yoluna girmemişlerdir. Biz şimdi oraya geliyoruz. Daha bugün basında Kandil’den işte Öcalan’la eğer temas kurulmazsa…
Rıdvan AKAR- Biz yeniden silaha sarılırız.
Deniz BAYKAL- Hükümet hiç şüphe yok diye bir açıklama var. Yani böyle müzakere olur mu? Yani silah tehdidi altında müzakere götürüyoruz. Terör tehdidi altında müzakere. Yanlış olan bu. İşin temeli bu. Ve bu müzakereyi kimin elinde silah varsa onunla götürüyoruz.
Rıdvan AKAR- Sayın Baykal, şimdi öyle bir hükümetin durumuyla bir empati kurmaya çalışacak olursak hükümet bir açılım sürecine başladı. Ancak özellikle Habur’da yaşanan gösteriler sonrası bu sürece bir ara verilmesi ihtiyacı hasıl oldu ve şuanda bu ara dönemi yaşıyoruz. Ancak bir bisiklete binildi ve pedalda çevrilmek zorunda. Bir şeyler devrilecek aksi takdirde. Bu sürecin bu şekilde akamete uğraması sizi korkutmuyor mu efendim? Yani kanlı ve yeniden terör ortamının yaşanacağı bir Türkiye sizi korkutmuyor mu?
Deniz BAYKAL- Tabi korkutmaz olur mu? Elbette. Bakın şuanda bu yanlıştan dolayı Türkiye hangi büyük sıkıntıları yaşıyor, hangi bedelleri ödüyor, şuanda ödüyoruz. Toplum nasıl birbirinden kuşku duyar hale geldi, nasıl çatlamalar başladı. Nasıl toplumda ayrışmalar kendisini gösterdi. Yani ta öğrencilere kadar bu işler inmeye başladı. Çok tatsız bir manzara. Elbette. Niye buraya geliyoruz? Ha böyle geldik o zaman devam ediverelim. Terör tehdidi altında da müzakere edelim noktasına mı getirmek istiyorsunuz? Böyle bir şey olabilir mi? Bu kabul edilebilir mi? Bu yanlış. Yanlış o. O yanlışı göreceksiniz, o yanlıştan çıkacaksınız.
Rıdvan AKAR- Fakat geriye, yani her şeyi geriye alma da çok ciddi bir risk içermiyor mu? Yani bir süreç var, önünüzde sizin kaygılarınız var. Ama geriye doğru sürecin sarılması da başka kaygıları beraberinde getirmeyecek mi?
Deniz BAYKAL- Geriye doğru sarılma diye bir şey sözkonusu olmaz. Niye olacak? Yanlışı yapmayacaksınız. Yapmakta olduğunuz yanlışı göreceksiniz yanlışı yapmayacaksınız. Ama iyi niyetle doğru çözüm istikametinde gayret göstereceksiniz. O konuda neler yapılabileceğiyle ilgili benim gene o dönemlerde ısrarla üstünde durduğum politikalar var, çözümler var. Yapılması gereken şeyler var.
Bakın buradaki temel nokta şu; elinde silah olduğu sürece PKK’yla müzakere yapılmaz. Efendim müzakere yapmıyoruz falan. Bunlarla aldatmacalara da gerek yok. İşin gerçeğini görelim. Dolaylıda yapılmaz. Elinde terör olduğu sürece, elinde silah olduğu sürece terör tehdidini devam ettirdiği sürece onlarla temas kurmazsınız halkla temas kurarsınız. Halka yönelirsiniz. Halktaki kırgınlıkları, ayrıştırılmış olma duygusunu, onun altında yatan haklı olabilecek nedenleri yakalarsınız. Onları çözmeye yönelik politikalar uygularsınız.
Şimdi yani bu çerçevede bakın bölgede yaşayan Kürt kökenli insanlarımızın ezici çoğunluğu PKK terör örgütüne destek verme noktasında değildir. Yani başından beri öyledir. PKK kepenk kapatmayı dayattığı zaman oradaki insanlar tedirgin olur, rahatsız olur. Ama çaresizdirler boyun eğerler. Ama gönülleri onlarla beraber değil. Oradaki insanlar bir milli ayrışma arayışı içinde değildir. Bir ayrı siyasi yapılanma arayışı içinde değildir. Şiddeti ve terörü bu amaçlar için kullanmayı kabul etmiş değildir. Ama ne oluyor? Biz şimdi bu sorunla ilgili, bu konuyla ilgili PKK’yı muhatap almaya başladığımız zaman o bölgede yaşayan insanlar haklı olarak demek ki bunlarmış bizim adımıza konuşulacak insanlar diye teslim olmaya başlıyorlar. Yavaş yavaş onların etrafında toparlanmaya başlıyorlar. Bu açılım denilen politikanın, PKK’yı muhatap alan politikanın en büyük sakıncası bölgedeki PKK’ya mesafeli duran insanları çaresiz bırakmaktır, PKK’ya teslim etmektir. Bu süreç işlemeye başlamıştır. Vahim bir olay, yanlış bir iş.
Rıdvan AKAR- Yani burada, yani reel politik üzerinden yani mevcut bir durum var, bir açılım süreci başladı. 34 kişi indi, bir ara verildi. Ama Mahmur’dan çok büyük bir Türkiye’ye dönüş olabileceği konuşuluyor. Bununla ilgilide somut bir takım açıklamalar yapılmamış olmakla beraber Sayın İçişleri Bakanı 100 – 150 civarında yine silahı bırakan PKK’lının teslim olabileceği yönünde açıklamalar yaptı vs. Reel politik üzerinden konuşursak yapıcı bir muhalefet söylemiyle siz hükümete var olan geriye doğru dönüşün kanlı bir senaryo olabileceği öngörüsünden siz hükümete ne önerirsiniz bu saatten sonra?
Deniz BAYKAL- İşte söyledim. Bu açılımı bırakıp yeni bir yorum yapması ve PKK’yla teması kesmesi ve vatandaşına, bölgeye sahip çıkmasıdır. Öte yandan PKK’yı etkisizleştirecek, giderek zaten güçsüzleşmeye başladı, bir tecrit süreci işliyor. O süreci daha da geliştirecek uluslararası işbirliklerini geliştirmek, Irak’la, ABD’yle bir işbirliği, uzlaşma, temas arayışıyla bu konuyu çözme yaklaşımının yanlış olduğunu görmek, bölgeye sahip çıkmak, bölgenin insanlarına yönelik yapıcı, pozitif, önemli, büyük projeleri devreye koymak. Yani o bölgedeki işsizlik oranı zaten dünyanın ikinci en büyük işsizliği olan Türkiye ortalamasının çok üzerinde, olağanüstü yüksek bir işsizlik var ve bunu seyretmek mümkün mü? Yani terörle mücadele etmek işsizlikle mücadele etmektir o bölgede ve o bölgedeki işsizlikle mücadele etmeye Türkiye’nin imkanları elverişlidir. Yani oradaki çatışma için harcadığınız kaynakların bir kısmını buraya ayırırsanız çok şey yapabilirsiniz.
Rıdvan AKAR- Bir fon ayrıldığı söylenmişti. Bu yeniden yapılandırılması için. Henüz somut bir adım atılmadı.
Deniz BAYKAL- Hiç ciddi bir şey yok. Yani daha GAP projesi 30 yıldır aşağı yukarı aynı noktada duruyor.
Rıdvan AKAR- Sayın Baykal siz Sayın Başbakana açılımla ilgili bu istişare sürecinde 89 raporunu yolladınız. O rapora sahip çıkıyor partiniz. Raporda Kürt kimliğinin kabul edilerek kendisine Kürt kökenliyim diyen yurttaşlara bu kişiliklerini hayatın her alanında istedikleri gibi özgürce belirtme hakkına sahip olmaları olanağı sağlanacaktır diyorsunuz. Hayatın her alanından kastınız nedir efendim? Örneğin eğitimi de içeriyor mu?
Deniz BAYKAL- Ne demek hayatı. O Kürt olduğunu, eğitimde de elbet bende Kürt’üm diyecek. Ama ana dil meselesinde orada çok açık hükümler var. Yani oraya kaydırmaya gayret ediyorsanız…
Rıdvan AKAR- Bu çerçevede ana dil yasağıyla ilgili her türlü yasal düzenleme yürürlükten kaldırılacak, yurttaşların ana dillerinde serbestçe konuşabilmeleri, yazabilmeleri, öğretebilmeleri, bu dillerde değişik kültür etkinliğinde bulunmaları güvence altına alınacaktır.
Deniz BAYKAL- Tamam aynen böyle. Bunu söylemişiz. Onun kanun teklifini verdik.
Rıdvan AKAR- Bunun başka başka ekonomik ve kültürel ve toplumsal başka alt başlıkları da var.
Deniz BAYKAL- Yani bununla şuraya getirmek istiyorsanız açık konuşalım Rıdvan bey, ana dilde eğitim kapısını açıyor musun diyorsanız hayır açmıyorum. O raporda tek kelime yoktur o noktada. Ve o işin özüdür. İşte o Kürt kökenli insanları Türk toplumunun dışına itmek için planlanmış olan bir yöntemdir. O yöntemi uygulamaya koyduğunuz zaman ister üniversiteden başlayın, ister seçmelik ders diye başlayın. O yola girdiniz mi siz Kürt kökenli insanların artık bu bir parçası olduğumuz büyük Türkiye toplumunun bir unsur olmaktan onları çıkarmaya katkı veriyorsunuz demektir. O raporumuzda, 89 raporumuzda bu konunun tamamen bilincinde olarak, bu konularda çok duyarlı bir anlayış içinde tavır takınılmıştır. Kelime kelime inceleyenler bir açık aramışlardır, bulamamışlardır. O rapor herkesin ana dilini özgürce kullanma hakkına saygı gösterir. Bu olanağın tanınmasını öngörür. Ama bir eğitim dili olarak kullanılmasına kesinlikle göz yummaz.
Rıdvan AKAR- İzin vermez. Peki. Sevgili seyirciler gündemin rengi kısa bir aradan sonra devam edecek. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Sayın Deniz Baykal’la irtica eylem planını, Cumhuriyet Halk Partisini ve erken seçimi konuşacağız.
Sevgili seyirciler gündemin renginde şimdi iltica eylem planını Sayın Deniz Baykal’la konuşacağız ama birinci bölümde Kürt açılımıyla ilgili son bir sorum kaldı. Ben onu size arz etmek istiyorum.
89 raporu reklam arasında da konuştuk oldukça tatmin edici bir rapor. Ancak Cumhuriyet Halk Partisinin oyları özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde bir türlü istenen noktalara varmıyor. Diyarbakır’da 1.92, Siirt’te 3.38, Hakkari’de 3.52. Cumhuriyet Halk Partisi Güneydoğu seçmenine neden ulaşamıyor? Neden kendisini anlatamıyor?
Deniz BAYKAL- Valla bu Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili olduğu kadar bölgeye hakim olan siyaset kültürüyle de ilgili bir konu. Yani orada siyaset iki temel eksende şekillenmeye başladı. Birisi ırk ve kimlik ekseninde, onu siyasetin temel malzemesi olarak kabul eden bir anlayış ön plana çıktı. Siyaset onun için yapılır hale geldi. Birde din ekseninde. Bizim bu iki eksenle de ilgimiz yok. Biz sosyal demokrat bir parti olarak doğru olduğuna inandığımız düşünceleri söylüyoruz ve bunlara dayalı politika götürüyoruz. Umut ediyoruz ki bölgenin şartları bu iki eksende siyaset yapmanın uygun olmadığını, geçerli olmadığını herkese gösterecektir, kanıtlayacaktır ve o bölgedeki insanlarda Türkiye’nin diğer bölgelerindeki insanlar gibi farklı bir şekilde siyaset yapma noktasına geleceklerdir. O zaman daha etkili işbirlikleri, diyaloglar geliştireceğiz. Yani biz Türkiye’nin ulusal bütünlüğü temelinde siyaset yapıyoruz. Ayrıştırma temelinde değil ya da bir temel unsur olarak din temelinde değil. Bunu bölgede biliyor, bizde biliyoruz. Biz bunlardan bakıyoruz deyince saygıyla karşılıyoruz.
Rıdvan AKAR- İlticayla mücadele eylem planı diye tabir edilen belgeyle ilgili olarak yaşanan gelişmeler sonrasında Sayın Başbakan zanlıların yargıya teslim edilmesi yönünde bir çağrı yaptı. Sizde bu çağrıyı eleştirdiniz. Ancak sonra ortaya çıktı ki özellikle Albay Dursun Çiçek’le ilgili olarak henüz daha bir tebligat yapılmamış savcılıktan. Neden Sayın Başbakan böyle bir çağrı yapma ihtiyacı sizce hissetti? Genel Kurmay Başbakanlığa bağlı bir makam değil mi efendim?
Deniz BAYKAL- Benim bahsettiğiniz eleştirim zaten bu. Yani önce zanlıları teslim edin dedikten sonra bir çağrı yapılmadığı ortaya çıkmış değil. Başbakan çağrı yapılmadığını bilerek zanlıları teslim edin diyor. Vahim bir manzara tabi. Hiç tartışma götürmez, izah edilmesi imkansız. Çok garip, kabul edilemez bir dağınıklık tablosuyla karşı karşıyayız. Hiçbir şekilde izah etmek mümkün değil.
Rıdvan AKAR- Süreçle ilgili olarak siz ihbarcı konumunda olan subaya bir çağrı yaptınız. Dediniz ki ortaya çık, özellikle Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili suçlamalara yanıt ver. Biz de sizinle yargı önünde hesaplaşalım dediniz. Orada müstear adlarla yada rumuzlarla ifade edilen ki bir CHP’li olduğu ifade edilen isimler var. Bu isimlerle konuşma imkanınız oldu mu? İşte Cumhuriyet Halk Partililerin bu irticayla mücadele…
Deniz BAYKAL- Nerede ifade ediliyor müstear isimlerle?
Rıdvan AKAR- Taraf gazetesinde yer alan haber içerisinde yer aldı.
Deniz BAYKAL- Yani mektubu konuşuyoruz değil mi? Gazete yayınları…
Rıdvan AKAR- Ek mektubu konuşuyoruz.
Deniz BAYKAL- Mektubu konuşuyorsak mektupta öyle bir şey yok. Mektupta Cumhuriyet Halk Partisine yönelik bir suçlama var. Bu suçlama hiçbir şekilde kabul edilebilir değil ve o ihbar mektubunu yazan insanı aşan bir iş bu. Yani bu ihbar mektubu etrafında hangi amaçlara ulaşmak istedikleriyle ilgili ipuçları veren bir iş. Yani sen ne yapmaya çalışıyorsun. Eline bir belge geçti bu belgeyi mi resmi, yetkili makamlara sunuyorsun? Yoksa o belge etrafında bir siyasi kampanyamı açıyorsun? Bir siyasi suçlama kampanyası mı götürüyorsun? Yani onu götüreceksen çık ortaya açıkça götür. Hepimiz zaten siyasi tartışmaların içindeyiz. Sende söyleyeceğini söylersin, cevabını alırsın. Ama böyle gizli bir hukuki ihbar mekanizmasının bir parçası haline bunu getirmek. Bunun delili ne ortada? Yani neye dayanarak bunu söylüyorsun? Herkes böyle tek taraflı suçlamaları yapar. Bakın orada CNN’in programına kadar taşıdı adam suçlamasını. Var mı altında ciddi bir şey? Bir belgeye dayalı olarak mı söylüyor? Mühim değil söylerim, CNN’de, Rıdvan Akar’da bunu Genel Başkana sorar. Bu kendi başına yararlıdır diyor. Böyle bir sürece Türkiye’yi çekmeye çalışıyor. Bu bir iyi niyetli ülkenin hukuki düzenini sarsacak bir yanlışlıkla ilgili belge elde etmiş olan insanın sorumluluk duygusu içinde yetkili mercilere bunu aktarma çabasını aşan bir iş. Ortada büyük bir siyasi planlamanın olduğu, bir siyasi operasyonun yürütülmekte olduğu çok açık.
Rıdvan AKAR- Bir saptamanız var efendim. Diyorsunuz ki, ıslak imza tartışmasında diyorsunuz 4,5 ay bu şahıs, bu ihbarcı olan şahıs neden bekledi diyorsunuz ve bu 4,5 ayda bildiğiniz gibi bir gece yarısı baskınıyla bir kanun çıktı diyorsunuz. Sözünü ettiğiniz kanun bu TCK’nın 250. maddesi mi? Bu zaman dilimi içerisinde yani, bu bekleme döneminde bu kanunun çıkmasını mı bekledi sizce bu ihbarcı?
Deniz BAYKAL- Bu ihbarcı beklemedi. O ihbarcı, sen bir ihbarcı bu planlamayı yapıyor, bekliyor falan. Onu bekletenler bu kanunu çıkaranlar, hepsi ortak bir siyasi planlamanın içinde. Tablo bunu gösteriyor.
Rıdvan AKAR- TSK mensuplarının sivil yargıda yargılanmasına ilişkin eğer izleyicilerimiz için biraz daha açacak olursak yargılanmasına ilişkin işte darbe vs. cunta girişimlerinde bulunanların sivil yargı eliyle yargılanmasına ilişkin önce bir düzenleme yapıldı, ondan sonra ıslak imza diye ifade edilen belge ortaya çıkarıldı diyorsunuz.
Deniz BAYKAL- Yani demiyorum olaylar böyle. Ortada önce fotokopi olduğu anlaşılan bir belge üzerinden bir çalışma yapıldı. Bir süre sonra onun fotokopi olduğu anlaşılınca hukuki bir değer taşımadığı tespit edildi ve tartışma bitti. Aradan 4,5 ay geçti. 4,5 ay boyunca o orijinal belgeye 12 Haziran’da ulaştığını söyleyen kişi, mektubunda öyle yazıyor. Saat 4,5’ta sabahleyin. 4,5 ay boyunca hiçbir şey söylemedi. Durdu. O arada ne oldu 4,5 ayda? 4,5 ayda bir kanun çıktı. Yargılama merciini yeniden tanzim eden bir kanun çıktı. Yani şimdi bu 4,5 ay beklemeyi bu olaydan bağımsız olarak değerlendirmek, olayın akışı göz önünde tutulursa mümkün değil. Sonra ikinci bir şey oldu. Önce eldeki belge fotokopi midir, orijinal midir tartışması yapılırken şimdi baktık orijinal olduğu söylenen bir belge sunuldu. İki; o belge aynı zamanda bir ihbar mektubuyla yorumlandı, yaygınlaştırıldı, yeni hedefler ortaya kondu. CHP’de işte o hedeflerden birisi olarak ortaya kondu. Ve ayrıca al size bir ek belge diye bir başka belge eklendi. Yani anlaşılıyor ki bir merkez var. Bu merkez bir siyasi planlamanın içindedir. Yani iyi niyetli tek başına bir kişinin bir belge aldığı ve vicdani kanaatle ya olmaz böyle bir şey, ben buna alet olamam, bunun örtbas ettirilmesine izin veremem. Bunu savcılığa intikal ettireceğim diye harekete geçmiş olduğunu düşünmek artık giderek güçleşiyor. Zaten o ihbarı yapan kişi postaya attığını söylüyor. Postayla bunu göndermiş. Türkiye’de bu kadar tarihi önemi olan orijinal bir belgeyi kim yani hangi, bu riski kim alır Allah aşkına, nedir bu? Yani canım bunlar işin usulü, sen belgenin esasına gel. Canım belgenin esasına gelelim, ne gerekiyorsa yapalım, yapın. Ama bu belgenin kendisi kadar önemli bir farklı organizasyonun, bir siyasi kampın, bir siyasi hesaplaşma karargahının, bir suçlama merkezinin…
Rıdvan AKAR- Adres neresi efendim?
Deniz BAYKAL- Bir suçlama merkezinin müthiş imkanları da kullanarak faaliyet halinde olduğunu bize gösteriyor. Ben bunu görüyorum. Şimdi bunu görmemezlikten gelmek…
Rıdvan AKAR- Efendim bir açıklamanız var. Diyorsunuz ki demokrasiye iktidar kaynaklı bir tehditte sözkonusu diyorsunuz. Sadece bir cunta ya da askeri darbe değil, demokrasiye… sözünü ettiğiniz o mihrak, yani o karargah iktidar eksenli bir karargah mı?
Deniz BAYKAL- Yani o konuda iktidarın himayesi içinde olduğuna hiç kuşku yok. İktidarın aldığı kararlarla bu faaliyeti götürme imkanını buluyor. Başka türlü mümkün değil. Yani iktidar aaa hayretler içinde bunlar nereden çıktı deme konumunda değil. Kanunu kim çıkarıyor? İktidar çıkarıyor. 4,5 kim bekliyor? Bu bekliyor. E bu karargahla bunun kopuk olduğunu düşünmek mümkün mü? Kaldı ki…
Rıdvan AKAR- Sizde bu tehdidin bir parçası mısınız efendim? Yani tehdide maruz kalanlardan birimisiniz? Örneğin siz telefonlarınızın dinlendiğini vs. böyle bir…
Deniz BAYKAL- Böyle bir algılamam yok. İşi şahsi görmüyorum. Hiç o işle meşgul değilim. 70 bin insanın telefonu dinleniyor. Bu yanlıştır. Telefon dinleme Başbakanın şahsına bağlı olarak kurulmuştur. Bir şantaj sistemi haline dönüştürülmüştür. Yığınla işte telefon kayıtları ortalığa dökülmüştür. Ergenekon davası kendi başına Türkiye’deki bir tartışmalı yargılama sürecidir. Türkiye’deki demokratik hukuk devleti anlayışını temelinden sarsan bir uygulamadır. Kapsamlı bir yıldırma operasyonudur ve bu yürütülmektedir. Sizin bir parçası olduğunuz grubunuza yönelik uygulama bunun bir parçasıdır.
Rıdvan AKAR- Son 3 dakikam kaldı çok kısa kısa birkaç sorum var onları size arz edebilir miyim? Eğer sizde aynı kısalıkta yanıt verecek olursanız. Bugün Sayın Ecevit’in ölümünün 3. yıldönümü. Ne söylemek istersiniz Sayın Ecevit’le ilgili olarak? Ve dediğim gibi kısa kısa rica edeceğim. Birkaç sorum daha var.
Deniz BAYKAL- Tabi Ecevit çok kendine özgü bir insan. Çok değerli bir aydın, çok duyarlı, çok kültür, sanat, edebiyat, şiir, resim alanlarında gerçekten saygıdeğer birikimi olan bir önemli insan. Ve bu kimliğiyle de siyasete bir sorumluluk duygusu içinde girmiş 1957 yılında ve Cumhuriyet Halk Partisinin de 3. Genel Başkanı olarak önemli hizmetler yapmış bir insan. Kıbrıs Harekatında, daha sonraki pek çok konuda, işte ülkenin ulusal onurunu, saygınlığını, kimliğini ayakta tutmuş ahlaklı ve dürüst yaşamayı kişisel olarak, çevresindekiler için bir şey söylemek mümkün olmayabilir belki zaman zaman. Ama kendisi bakımından çok onurlu, çok ahlaklı, örnek, saygın bir siyaset adamı. Yani ben şahsen ve Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Ecevit’le bir yol arkadaşlığı yaptık yaşamımızın önemli dönemlerinde. Bunu hep saygıyla, onurla ben yaşatıyorum gönlümde. Allah rahmet eylesin.
Rıdvan AKAR- Efendim bir başka sorum bu genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili. Bir yönetmelikle hükümet farklı bir açılım sundu. Bu yönetmeliğin değiştirilmesi yönünde bunu meclise taşımayı düşünüyor musunuz?
Deniz BAYKAL- Elbette. Yani önce mahkemeye taşıyacağız. Bu konuyu da tabi meclise taşıyacağız. Çünkü yani tartışmanın artık göstermiştir ki bu GDO işini böyle bir yönetmeliğe taşıtmak mümkün değildir. GDO işi çok büyük bir iştir. Bunu böyle bir ayaküstü hazırlanmış bir yönetmelikle çözmek mümkün değildir. Türkiye’de uzun süre zaten bir biyo güvenlikle ilgili bir yasa ihtiyacı var idi. Onu çözmek için bir gayret gösterilirken şimdi buraya geçiyoruz. Yani isterseniz siz sorularınızı tekrar edin. Böylece programı değerlendirmiş oluruz.
Rıdvan AKAR- Efendim çok teşekkür ediyoruz. Şimdi kısa bir ara vereceğiz, kısa bir aradan sonra yine birlikte olacağız.
Sevgili seyirciler gündemin renginde Cumhuriyet Halk Partisi lideri Deniz Baykal’a son sorumuzu soracağız. Efendim 2010 için bir erken seçim beklentiniz var mı? Öngörünüz nedir?
Deniz BAYKAL- Hayır bir erken seçim beklentim yok. Bazı çevreler böyle bir bekleyiş içinde gözüküyorlar. Ama öyle anlaşılıyor ki giderek iktidarın erken seçimi göze alma şansı kaybolmuş durumdadır.
Rıdvan AKAR- Açılım nedeniyle.
Deniz BAYKAL- Ekonomik kriz, işsizlik, sosyal sorunlar, yaşanan skandallar, bu GDO’sundan tutunuzda aşı meselesine kadar her alanda yaşanan tutarsızlıklar iktidarı artık bir seçimi göze alma noktasından hızla uzaklaştırmıştır.
Rıdvan AKAR- Sayın Baykal, gündemin rengine katıldığınız için çok teşekkür ediyorum. Sevgili seyirciler gündemin renginden bu haftalıkta bu kadar. Pazartesi günü gündemin rengi hayatın başka renkleriyle yine karşınızda olacak. Hoşçakalın.